Gelişmek derken.. görüyorsunuz ya, nerden nereye geldik. Hazreti Ali (R.A)’nın Bana bir harf öğretenin, kırk yıl kölesi olurum sözü, eğitimin ve eğitimcinin önemini vurgulamak için çok güzel bir örnek. Bunu daha iyi açıklayacak söz var mı? Yoksa gelişmeyi enine boyuna büyütmek ya da parasal anlamda iyi durumda olmak diye algılanmamalı, ne dersiniz?

Halkımızın bilinçlenme konularında sivil toplum örgütlerimize (dernekler, vakıflar, meslek odaları v.s.) ve belediyelerimize oldukça önemli görevler düşüyor. Bol bol ve sürekli eğitimler düzenlemeli ve çeşitli kaynak dokümanlar bastırıp dağıtmalı veya dağıtanları desteklemelidirler. Böylelikle en asli, en doğal görevlerini yerine getirmelidirler. Mevlana’nın deyişi ile insan, düşünceden ibarettir. Kişinin “özgül ağırlığı”, bilgisine dayanarak ürettiği fikirleridir. Özellikle belediyelerin finansörlüğünde, bu seferberlik hız kesmeden devam etmeli.

 

Çünkü bu çalışmaları yaparken en az bürokrasi ile karşılaşabilecek kurumlar bunlar. Belediyecilik kaldırım taşı döşemek değildir sadece. Kaldı ki, belediyenin fiziki yatırımlarını doğru ve akıllıca kullanan bir halkın yetişmesi de buna bağlı değil mi? Onları tahrip edip veya yalnızca kendi çıkarına kullanan insanlarımızın sayısının azalmasının bir yolu da kanaatimce budur.

Sevgili dostlar; bu konuda batı dünyasına değinmeden edemeyeceğim. Öyle ya, batılı insanın geçim problemi (bize oranla) yok. Evi, arabası, yazlığı, kışlığı, son sistem donanımlı eğitim kurumlarından mezuniyet, iş garantisi, sosyal haklar, vs… Ama yetmiyor. Tatmin olamıyorlar. Acaba neden? Ulaştıkları teknolojik üstünlük, yüksek yaşam standardı onları kurtarmaya yetmemiştir. Yetmiş olsaydı, on binlerce, yüz binlerce vatandaşları intihar etmezdi.

 

Bir makalede okumuştum, yakın geçmişte yaklaşık 140.000 insan intihar etmiş. Bilindiği gibi intihar, tatminsizliğin, acizliğin sonucu oluşan sonuçtur. Psikolojik destek kurumlarının da çok başarılı oldukları söylenemez. Çünkü batı dünyası manevi gelişimi es geçti. Duygu ve ruh dünyasını ihmal ettiler. Dolayısı ile gelişimin bir boyutunu görmezden geldiler.

 

Oysa doğu medeniyetlerinin (sadece Müslüman olan milletleri kastetmiyorum) yüzyıllardır bırakmadığı metafizik gelişim, maddi anlamda her türlü yoksulluklarına rağmen, batı dünyasından daha huzurlu yaşam sürmesini sağladı. Batılılar, doğu kültürlerini araştırarak yeni felsefi açılımlar yakalamaya çalışsalar da, ne kadar yol aldıkları (!) ortada

Bizim ülkemize dönersek, aslında biz hazine sandığının üzerinde oturan fakire benziyoruz. Maalesef bu hazine sandığını açmıyoruz. En iyimser ifade ile gelişimimizi, çoğu kere bilgi kaynaklarından yoksun, örfi öğrenme kanallarıyla beslenerek gidermeye çalışıyoruz. Yani ebeveynlerimizin (doğru ve yanlış) kendi ebeveynlerinden öğrendiklerini, şifahi (sözel) olarak bize aktarmalarından bahsediyorum. Bunlarda doğru olan şeyler çok olsa da bilinçle aktarılmıyor. Bazen zehir ile gıda bir arada oluyor. Kimi kere doğru fakat eksik bilgi ile yetinmek zorunda kalıyoruz. Şu atasözünü hatırlarsınız; “Yarım doktor candan…”  gerisini siz bilirsiniz. Çoğunun “ben babamdan böyle gördüm” diye bir klasik savunma dayanakları var. Unutmamalı ki her ilim, delil ile değerlidir. Bir orijinal kaynağa dayanmalıdır.

 

Evet, sevgili dostlar,

Unutmayalım ki; bati medeniyetinin bu hususta buldukları (belki) reçel, ama bizim kaybettiğimiz ise hakiki, saf, katkısız, halis-muhlis yayla balı misali.. Bu kesin. Şayet biz, tekrar geçmiş medeniyetlerimizde yetiştirdiğimiz değerlerimize yönelerek bizlere bıraktıkları kıymetli hazinelerimize sarılırsak, rahata ereceğimiz kesin.

Gelin bu erdem hazine sandığımızı açalım. Mevlana’larımızın, Yunus’larımızın, İbn-i Haldun’larımızın, Sadi Şirazi’ lerimizin, Mehmet Akif’lerin, Hacı Bektaşi Veli’lerimizin Pir Sultan Abdal’larımızın, Nazım Hikmetlerimiz, Necip Fazıl Kısaküreklerimiz ve daha nicelerivar. Onların  bize bıraktığı “hikmet” reçetelerinden istifade edelim. Beşikten mezara ilim tahsil ediniz Hadis-i Şerifini hayatımıza tatbik edelim. Yalnızca olan ve ölene çare yok.

Rahat ve huzur dolu bir gelecek için, umut ve sevgimizi besleyelim. Hiçbir şey için geç değil…

 

(Bitti)

 

Not:

Bizimle her daim iletişimde olmak istemez misiniz? Kolay bir yöntemi var: Öncelikle Telegram programını cep telefonunuza indirmeniz, sonra da aşağıdaki linke tıklayarak grubumuza üye olmanız yeterlidir. Ayrıca arkadaşlarınızı da davet edebilirsiniz.

Masa üstü veya dizüstü bilgisayarı kullananalar ayrıca bu versiyonu da kullanabilirler. Büro çalışanları için bu çok rahat kullanım sağlıyor.

https://t.me/joinchat/Mx8-YEy8xTuLUISTykoMfw

Grupta görüşmek üzere.. bekliyorum..

  • Makalelerin altına yorum yapmanız bizi sevindirir.

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikGELİŞMEK YA DA ÇÜRÜMEK (2)
Sonraki İçerikBİR OLAYIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
1966 yılında Zonguldak’ta doğdu. İlk, ortaokul ve liseyi burada bitirdikten sonra 1997’de Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu. Tahsil hayatının tamamına yakının süresini, aynı zamanda ticari çalışmalarda bulunarak geçirdi. Birçok firmada personel, ara idareci ve idareci olarak görev aldı. Sivil toplum kuruluşlarında çeşitli kademelerde görev aldı. Ticari hayatını sürdürürken, davranış psikolojisi alanında aldığı formel eğitimler aldı. Kendini tanıma, özgüven - motivasyon ve etkili iletişim becerileri alanında eğitimler vermeye başladı. Bu çalışmaları yanında, uzmanlık sahasıyla ilgili makaleler yazıyor. Bazı firmalara performans ve eğitim danışmanlığı yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

1 YORUM

  1. Evet haklisiniz bizim geçmişten gelen hazinemiz var çok zenginiz bu konuda batı kendi medeniyetinin inanç sistemini yok ettiği gibi bızımkınıde yok etmeye az uğraşmadılar ama biz hem müslümanız hem türküz bu ikisi bir araya gelince harika şeyler oluyor biz insaniz ve bu dünyayasın halifesiyiz yaratılanların en üstünüyüz allahtan zerre taşıyoruz böyle bir beden inaçsız olurmu insandan inancı duyguları sevgiyi alınca sadece et parçası olarak kalırız biz biraz önce saydıklarımızla özeliz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here